Maria Montessori 31 Ağustos 1870’te İtalya’nın Chiaravallekasabasında doğdu. On iki yaşındayken ailesi Roma’ya taşındı. Kendi isteği üzerine erkeklerin devam ettiği bir teknik okula gitti. Bu okulda okurken biyoloji onun tutkusu haline geldi. Maria bu tutku nedeniyle tıp okumaya karar verdi ve birçok zorluğun üstesinden gelerek 1896’da İtalya’nın ilk bayan doktoru oldu. Mezun olduğu yıl Berlin’de, 1900’de ise Londra’da İtalya’yı kadın haklarının tartışıldığı uluslararası konferanslarda temsil etti.
Maria Montessori mezuniyeti ertesinde psikiyatri kliniğinde çalışmaya başladı ve zihinsel özürlü çocukların eğitimiyle ilgilendi. Eğitimin bu çocuklar üzerinde etkisini inceleme fırsatı buldu. Montessori tamamen boş bir odada, tutunabilecekleri herhangi bir şeyin bulunmadığı bir çevrede, zihinsel engelli çocukların yerdeki yemek kırıntılarını sıraya dizerken sakinleştiğini gördü. Sıradışı bir gözlem ve değerlendirme yeteneğine sahip olan Montessori, bu olayı anlamlandırdı. Ona göre çocuklar çevrelerini öğrenmeye yönelik içgüdüsel bir arzu taşıyorlardı. Maria Montessori bu çocuklarla çalışmaya başladı ve onları ulusal bir sınava hazırladı. Bu sınavda zihinsel engelli çocuklar yaşıtlarıyla aynı ölçüde başarı gösterdi. Bu sonuç birden Montessori’nin tüm Avrupa’da tanınmasını sağladı.
1901 yılında Maria Montessori tekrar üniversiteye dönerek psikoloji ve felsefe okumaya başladı. 1904’te Roma Üniversitesi’nden antropoloji profesörü oldu.
Psikiyatri kliniğinde yaptığı gözlemler ve üniversite çalışmaları Montessori’nin zihninde yeni bir çocuk anlayışı şekillendirmeye başlamıştı. Bu anlayış çağının çok ötesinde bir iç görüye sahipti.
Roma’nın San Lorenzo mahallesinde 1906’da 60 çocuğun anne babaları işteyken bakılması amaçlı kurulan okulda çalışmayı kabul etmesinin tek nedeni geliştirmekte olduğu eğitim yönteminin etkisini birebir gözlemleme arzusuydu. Bu uğurda tıbbi çalışmalarını ve üniversitedeki geleceğini terk ediyordu. 1906 yılında Casa dei Bambini ya da Çocukların Yuvası’nın açılışında küçük bir tören düzenlendi. Bu törende Maria Montessori yanındaki arkadaşına şöyle söylemekteydi “Bugün bu okulun açılışı pek fazla insanın ilgisini çekmiyor ama yakın zamanda çok kişinin ilgisini bu küçük okulda olacak.” Maria Montessori haklı çıktı çünkü dünyanın pek çok yerinden ziyaretçiler bu okulu görmeye geldiler.
Montessori çocuklara verilen eğitimin geleneksel yapısını tamamen değiştirdi. Ona göre çocuklar kendi kendilerine öğreniyordu ve bunun asıl adı gelişimdi. Açık olan gelişimin öğretilemez olduğuydu. Çocuk bu süreçte kendi kendini yapılandırmaktaydı. Bu görüş yüzyıl sonra çocuklar hakkında yapılan sinirbilimi çalışmalarıyla da kuvvetle desteklendi.
Maria Montessori Amerika Birleşik Devletlerini ilk kez 1913’te ziyaret etti. Aynı yıl Alexander Graham Bell ve eşi Mabel, Montessori Eğitim Derneğini Washington’daki evlerinde kurdular. Montessori Yönteminin destekleyen diğer önemli kişiler arasında Thomas Alva Edison ve Helen Keller’da vardı.
1915’te tüm dünyanın dikkati bir kere daha Montessori Yöntemi’ne çevrildi. San Fransisco’da düzenlenen uluslararası bir sergide camdan bir sınıfın içinde çocuklar kendilerini çevreleyen onlarca insanın arasında hiçbir rahatsızlık duymadan yoğunlaşarak Montessori Araçlarıyla çalıştılar. Bu orada bulunanların kesinlikle beklemediği bir durumdu, çocuklar özgür bir biçimde kendi işlerini yönetiyor ve dikkatlerini çok uzun süreler yaptıkları işe verebiliyorlardı. Herkesi şaşırtan bir diğer durum ise çocukların bu çalışmalardan sakin ve mutlu ayrılmasıydı. Çalışmak ve öğrenmek çocukların doğasında ayrılmaz bir parçasıydı.
İspanyol Hükümeti 1917’de Maria Montessori’yi bir araştırma enstitüsü kurmak için davet etti. 1919’da Londra’da bir dizi öğretmen eğitimi dersini yönetti. 1922’de kendi ülkesi İtalya’da eğitim müfettişliği yapmaya başladı, fakat Mussolini’nin faşist yönetimine karşı olduğundan 1934 yılında İtalya’yı terk etmesi gerekti. 1936 yılına kadar İspanya’da kaldı. İspanyol iç savaşı çıkınca bir İngiliz kruvazörü tarafından kurtarıldı. 1938’de Hollanda’da Laden’de Montessori Öğretmen Eğitim Merkezini açtı. 1939’da Hindistan’da Londra’da olduğu gibi öğretmen eğitimi hakkında bir dizi ders verdi.
Maria Montessori hayatı boyunca bir çok savaş gördü, bu etki onu eğitim yöntemini insanlık için barışın temel alındığı bir eğitim olarak biçimlendirmeye yönlendirdi. Barış adına yaptığı çalışmalar nedeniyle 1949, 1950 ve 1951 yıllarında Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi.
Maria Montessori 1952 yılında Hollanda’da hayata gözlerini kapadı ve arkasında kendisini yetişkinlerden çok daha iyi anlamış olan bir sürü çocuk bıraktı.